Felsefenin Fotoğraf Tartışmaları

Felsefenin Fotoğraf Tartışmaları

Felsefenin Fotoğraf Tartışmaları
isimli bu dokümana git

Felsefenin Fotoğraf
Tartışmaları
1
Dr. Handan Tunç

Keşfetme Süreci Olarak Fotoğraf
Sanatı:
1970’ler boyunca fotoğraf, kapsamlı bir şekilde araştırıldı avangard
disiplinlerden ödünç alınan tekniklerle rasyonelleşme ve
kurumsallaşmadan tamamen kurtulan bir öz yansıtma ve eleştiri
aracı hâline geldi.
Zamanla, fotoğraf performans ve halk arasında bir iletişim aracı
olarak kabul edildi. Sonunda güçlendi ve kendi başına yaratıcı bir
araç hâline geldi. 20. yüzyıl boyunca, zamanın duyarlılıklarını
etkileyen ve fotoğraf sanatının öznel potansiyelini göstermesi için
alan açan yeni estetik eğilimler gelişti. Çünkü yaygın olarak
kameranın, önüne yerleştirilen nesneleri göstermekten başka bir
şey yapmadığı düşünülüyordu.

Sonunda fotoğrafın bir sanatsal üretim tarzı olabileceği kabul edildi.
Ancak sanat olarak fotoğraf; bir kamera tarafından saptanan diğer
tüm görüntülerle yollarını ayırması ve ölçekler oluşturması gerekti.

Yaratıcı fotoğrafçılık genellikle yıkıcı unsurların seçimiyle
ilgilidir. Görüntüdeki efektler, mizahi veya çift anlamlı
çerçevedeki alışılmadık bir mercek veya öğe seçimi;
görüntüyü sanatsallaştırabilir.
Sanat fotoğrafçılığı; fotoğrafçının gözünden ve zihinsel
potansiyelinden beslenen bir görüntü üretim biçimidir. Sanat olan;
son aşamada tamamlanmış sanat ürünü olarak üretilen görüntüdür.
Genellikle kişisel bir marka gibi zamanla korunan, fotoğrafçının
hassasiyetini görseller aracılığıyla gösteren bir şeydir

Sanatsal fotoğrafçılığın temel özelliği, kamera arkasında eğitimli ve
bilinçli bir öznenin başka bir ifadeyle sanatçının bulunmasıdır.
Sanatsal bir fotoğrafın neye sahip olması veya olmaması
gerektiğini söyleyen hiçbir yönerge yoktur. Bununla birlikte ortak
payda; fotoğrafı güzel bir görüntüden daha fazlası olmasını aşan,
bilinçli bir arayışın bulunması gerekliliğidir. Yaratıcı buluşu uyaran
her şey olabileceği gibi diğer sanatlardan da gelebilen, kapsamlı
bir sanatsal arayış da olacaktır.

Fotoğraf makinesine sahip bir fotoğrafçı, en iyi fotoğrafını
arayan maceracı bir kâşif midir?

Temel olarak, gözlerinin kaydettiği ritmine
göre yaşayan, görüntülerin çok ötesinde
olabilecek gerçekleri ve anlamları
ortaya çıkaran bir gözlemcidir.

Fotoğraf sanatçısı olmak, bakmayı ve her şeyin
gizli anlamını görmeyi öğrenmekle başlar.
Teknolojik gelişmelere rağmen, fotoğrafçılık
onlara çok fazla bağlı değildir; çünkü bir
fotoğraf sanatçısı nesnesine kamerasından
daha fazla öncelik verir. Kamera sadece
bakışını sürdürmek için bir araçtır.

Suzanne Moxhay, Copse
(2014)
(https://www.diyphotography.net/artistcombines-mattepaintingcollages-photography-createcomposites-reality/
Erişim Tarihi 20 03 2022)

Tüm fotoğrafçıların, dünyayı görme biçimlerini, bakış açılarını,
düşünme ve hissetme biçimlerini ilk görüntülerden ortaya
çıkaran, kendi tarzları vardır. Bu sanat; fotoğrafçının kendi
sınırlarından kurtulabilmesinin bir yoludur. Çünkü bu üretim
biçimi onu diğeriyle ilgilenmeye ve onları anlamaya zorlar.
Gerçeklikle bağlantıyı destekleyen, zaman zaman da
aralarındaki gerilimi yükselten bir etkinliktir.
Nesnenin nasıl yakalanacağına karar vermek önemlidir. Ancak
görünmeyen şeyi önerebilmek ve gösterebilmek de önemlidir.
Sanatsal fotoğrafçılık, stillerin bir kombinasyonudur.

Fotoğrafta sanatı tanımlamak, muğlaklıklara girmektir ve onu
harekete geçiren de aynı muğlaklıktır.
Sanatsal fotoğrafçılığın arkasında, fotoğrafçısından yola çıkan bir
hikâye anlatma gücü vardır. Karşılaştırma mümkünse,
çerçevelerden ve piksellerden oluşan bir tarihçedir.
Bunun sonucunda her şemanın sanatsal anlamda zamanın
akışıyla birlikte kırılmaya ya da kendini yeniden keşfetmeye
meyilli olduğu dikkate alınır.
İnsanlık ilerledikçe kendini ifade etme biçimi de gelişir. Fotoğraf
her gün yeni planlar, yeni düşünce dalları, gereksinimler ve ilgiler
edinir.

Sanatçı görüntü dünyasında kendisini arar.
Fotoğrafları ise kendisini keşfetme sürecinin öyküleridir.
Felsefenin Fotoğraf Tartışmaları:
Fotoğrafın kilit filozofları arasında Roland Barthes, Willem Flusser,
Dietmar Camper, Susan Sontag, Jean Baudrillard gibi yazarlar yer
alır. Friedrich Nietzsche, Ernst Jünger ve Walter Benjamin gibi ünlü
düşünürler fotoğrafa karşı tutumlarını yazdılar. Hem 19. yüzyıl
medyasının öncüleri (Nadar, Talbot, Bayard) hem de 20. yüzyılın
ustaları (Bresson, Weston, Arbus ve diğerleri) fotoğraf olgusunu
teorik olarak anlamaya çalıştılar.

Çok sayıda filozof, analizlerinin ana yönünü fotoğrafın kendisine
değil, bir kişiyi nasıl etkilediğine ve onunla nasıl ilişki kurduğuna
yönelttiler.
İnsan kendini model alarak araçlar yaratır. Sonunda durum
tersine döner ve insan kendi aracını; kendisinin, dünyanın ve
toplumun bir modeli olarak alır. Bu süreç, aletlerin
yabancılaşmasıdır.
Fotoğraf felsefesinin bugün aynı kaderi paylaştığı söylenebilir:
Fotoğraf üzerine geliştirilen söylemler; Tüm antropolojik,
bilimsel, politik ve estetik yönleriyle işlevselciliğin bir eleştirisi
olacak biçimde yapılandırılmıştır.

Fotoğraf kategorilerinde düşünmeye başladığımız öne sürülen
hipotez, varlığımızın temel yapılarının bir dönüşümünü ima eder.
Bu klasik bir yabancılaşma sorunu değil, örneğine sahip
olmadığımız varoluşsal bir devrimdir. Tek kelimeyle, yeni bir
bağlamda özgürlük sorunuyla ilgili bir dönüşümdür.
Tabii ki, bu soru yeni değil: nihayetinde tüm felsefeler bir noktada
bunun üzerine düşünmeye başladı. Ama bunu tarihsel
doğrusallık bağlamında yaptılar. Yaklaşımı kısaca şuydu: Her şey
“koşulluysa”, insan özgürlüğünün nerede yeri olacak?

Fotoğraf felsefesi, aygıtların egemen olduğu bir dünyada
özgürlüğün olanağını dolayısıyla var olma nedenini göz önünde
bulundurma misyonuna sahiptir.
Fotoğraf evreni, değişen, çeşitli renklere sahip bukalemun benzeri
bir karaktere sahiptir. Aletler, düşünceyi simüle eden sistem
araçlarıdır. Fotoğraf evreni, toplumu bir veri toplumu olmaya
programlamaktadır. Aygıtlar, kameraların bir ürünü olan bu evreni
programlar.
Fotoğraf evrenine girmek, dünyayı fotoğrafa göre bilmek, denemek,
değerlendirmek demektir. Alıcılarını, tasarlanmış davranışlar için
programlar.

Fotoğraf çekmeyi bilenler her zaman deşifre etmeyi bilmese de
herkes fotoğraf çekebilir.
Flusser için, bir araç olarak yazmak, zamanı kavramanın belirli bir
yolunu teşvik eder. Fotoğraf, sinema ve programlama, özneleşme
süreçlerinde farklı zamansallık modları inşa eder.
Flusser; tarihin doğrusal yazı olmadan algılanabilir olmadığını öne
sürer: yalnızca alfabeye hâkim olabilenlerin tarihsel bir vicdanı
olduğunu savunur.
Flusser’ e göre; uygarlığın başlangıcından bu yana iki temel değişim
anı yaşandı. İlki MÖ ikinci bin yılın da gerçekleşen; doğrusal yazının
bulunuşuydu. Tanık olduğumuz ikincisi ise teknik
görüntülerin bulunuşudur.

Ortografik betimleme yoluyla dünyayı anlamak uzun zamandan
beri mümkün olmaktan çıkmıştır. Dünyayı kendi anlayışına açma
arayışında olan bilim; gitgide daha çok düşüncenin imgeleri olan
sayılara, kelimelere değil sentetik görüntülere başvurmamız
gerektiğine dair derin bir kanaate sahiptir. Bu gerçek bir düşünce
devrimidir.
Yazının bulunuşundan önce, geleneksel imgeler, dünyanın
haritaları olma işlevini yerine getiriyordu ve bu imgelerin yapısı,
dünyaya özel bir bakış biçimini ima ediyordu. Flusser’ in mitselbüyülü bilinç dediği şeydir. Bir şeyin görüntüsünü oluşturmak,
öncelikle uzaktan bir yaratma eylemidir. Bir şeyi çizebilmeniz,
yani onu görebilmeniz için nesneden uzaklaşmanız gerekir.

İmge, gelecekteki aktivite için bir yönelim hâline gelir ve pragmatik
bir statü verilir. Bu noktada Flusser’ ın Fotoğraf Felsefesi’ nin ilk
bölümünde ortaya koyduğu görüntü tanımını hatırlayalım:
Görüntüler önemli yüzeylerdir. Çoğu durumda bunlar dışsal bir
anlama gelir ve uzay-zamanın dört boyutunu bir düzlemin iki
boyutuna indirgeyerek bunu bizim için tasavvur edilebilir hale
getirme amacına sahiptir (Flusser, 2001, s. 11).
Genel olarak fotoğrafa, en sık rastlanan yaklaşım, semiyotik
yaklaşımdır. Örneğin, Barthes ve Flusser’ ın ifadelerine göre
fotoğraf her zaman bir anlam taşır. Ancak göstergebilimsel bir
nesne olarak ya bir görüntü ya da bir metin olarak düşünülebilir.
İmge bir süreklilik bütünüdür. Bir geştalt olarak algılanan “analog”
bilgidir.

Fotoğraf felsefesinde en sık karşılaşılan konulardan biri de
özgünlük sorunudur. Fotoğrafik olarak doğru bir görüntü, gördüğü
şeyin gerçekliği hakkında örneğin resim yapmaktan daha fazla soru
ve şüphe uyandırır.
Fotoğrafın özü nedir? “Gerçekliğin özümsenmesi” mi? Ancak bu,
nesnelerin veya olayların edinimi değil, eklemlenmelerinin
edinimidir.
Bir başka söylemle, nesnenin dünyadan ayrılmasıdır. Fotoğrafın;
bir nesnenin değil, “dünyanın” edinilmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Gerçek dünyanın değişkenliğinden kaynaklanan yaşam kaygısını
yatıştırmak için tasarlanmış statik bir fantezi dünyasının…

Fotoğrafın gerçekçiliği, çerçevenin ifadesinden çok onun
ikonikliğiyle yaratılır. İnsan acısı, ıstırabı, kahkahası ve neşesi
hakkında tanınabilir bir hikâye gibi. Okunan bir şey… Yüzyılın en
iyi fotoğraflarının herhangi bir seçimine bir göz atın.
Benzersiz bir gerçeklikten çok, anlaşılır bir evrensellik,
fotoğrafçının hümanist bir bakış açısıyla birleştiğinde, gerçeğin
ardından yazılanları göreceksiniz.

Bu nedenle, efsanevi fotoğrafları düşünürken çoğu zaman rahatsız
eden fotoğrafçının görünüşüdür. Ne de olsa, kameranın
tarafsızlığı, onu tutan gerçek kişi için ahlaki bir gerekçe sağlamaz.

1936’da Walter Benjamin, “Teknik Yeniden Üretilebilirdik
Çağında Sanat Yapıtı” adlı makalesinde, fotoğraf ve
sinemanın gelişiminin kültürde kitlesel karakter ve
ideolojiyi ön plana çıkardığına dikkat çekti.
Onun görüşüne göre, yeni teknolojilerle,
gerçeklik görüşü temelden değişiyor:
Sanatçı ondan her zaman doğal bir
mesafedeyse, operatör bu mesafeyi ihlal
ediyor, gerçekliğin daha derinlerine
iniyor, onu bölüyor ve sonra
onu parçalardan yeniden yaratıyor.

Gregory Crewdson. İsimsiz.
Alacakaranlık serisinden. 1998-2002

Benzer bir paradoks Jean Baudrillard tarafından “Fotoğraf ya da Işık
Mektubu” adlı makalesinde, kelimeler üzerinde parlak bir oyunla
formüle edilmiştir:
Fotoğrafın nesnel temsili olarak adlandırılan mucizesi, nesnel
olmayan bir dünyanın radikal bir ifşasıdır. Dünyanın nesnellik
eksikliğinin kamera merceği tarafından ortaya çıkarılması
paradoksaldır.
Bir şey açıktır: Kendini ifade etmenin bir yolu ve dünya hakkında bir
hikâye olarak fotoğraf vardır. Ancak aynı zamanda fotoğraf;
yaratıcının, yapmaya çalıştığı bir tür sentetik iş için araç olarak
onunla birlikte bulunur.

Sanat tarihi farklı anlayış biçimlerini varsayıyordu. Çağdaş sanatla
birlikte sanat ve nedenleri arasındaki ilişkideki çatlak derinleşti.
algı ile estetik yargı arasında giderek büyüyen bir çatlak;
Bu nedenle 'çağdaş sanat' olarak adlandırılan şeyin içinde yer alan
üretimler, yalnızca eserin bizde uyandırabileceği algısal uyaranlara
değil, her şeyden önce bunların nedenlerine de dikkat etmeyi
gerektirdi.
Geleneksel estetiğin savunucuları ile üretenler (sanatçılar),
sergileyenler (galericiler, küratörler vb.), tüketenler (izleyiciler)
veya savunanlar (sanat teorisyenleri, eleştirmenler, estetikçiler)
arasında ortaya çıkan gerilimi analiz edilmesi zorunluluğu başladı.
Bu analiz estetiğin konuşlandırdığı mantığın dışında yer alan yeni
bir uzam yarattı.

Geleceğin sanatı, çağdaş sanat bağlamından kaynaklanır.
Ancak çağdaş sanattan farklı düşünme özelliklerine sahiptir.
Çağdaş sanat, zamanın ruhunun sanatsal bir ifadesidir ve
çağdaşlık aynı zamanda deneme olasılığını da araştırır; bu
özellikle geleceğin sanatı için geçerlidir. Bilinmeyen şeyleri
hayal etmek, belirli bir derecede yaratıcılığa sahip olmalıdır.
Gelecek göreceli bir kavramdır ve gelecek, şu anda olana göre
geriye doğru hareket edecektir. Tıpkı çağdaş kavramı gibi,
çağdaş da geçmişe göre hep değişmektedir ve çağdaş sanat,
yaşananı ya da dönüşen şeyi ifade etmektedir.

Gelecek önceden varsayılabilir, sanallaştırılabilir ve hayal
edilebilirken, gelecek bir kez geldiğinde çağdaş ya da tarih
olacaktır.
Bu nedenle, bugün ve gelecekten bağımsız olarak, sanatçılara
yeni medya teknolojileri, bilgi sembolleri ve farklı yaşam
deneyimleri sunarak insanlık çeşitli alanlarda değişmeye
devam edecek.
Bu döngü nedeniyle insan yok olmadıkça sanat yok
olmayacaktır. Elbette sanatçılar geleceği eleştirebilir ve
sanatçılar teknolojik kafa karışıklığını ifade etmek için felaket
filmleri gibi teknolojik medyayı da kullanabilirler.

1850'de Wagner, "Geleceğin Sanat Eseri" kitabını yazdı ve
"Gesamtkunstwerk" (toplam sanat eseri) kavramını önerdi. İlk
yıllarda Feuerbach "Gelecek Felsefesinin İlkeleri" (1843) adlı
eserinde "geleceğin felsefesi" fikrini ortaya atmış, ardından
Nietzsche geç döneminde bir gelecek felsefesi tasavvur etmeye
devam etmiş ve "İyinin ve Kötünün Ötesinde" eserini yazmıştır.
Fütürizm, aynı zamanda ortaya çıkan geleceğin felsefesi
hakkında düşünmeyi içeriyordu ve bunun arkasındaki itici güç,
erken teknolojik endüstriydi. Neden Wagner'in gelecekteki
sanatının ve Feuerbach'ın gelecekteki felsefesinin hala çağdaş
sanatın kavramı olduğunu söylüyoruz? Çünkü felsefede çağdaş
varoluşçuluğun özelliklerini keşfetmeye devam ediyorlar.

Sınırsız stiller, sınırsız kişilerarası, sınırsız teknoloji gibi kavramlar
ve kavramların fizikselliği ve eylemin anlamı olan tekillik,
bağımsızlık varoluşsal değer, temel olarak postmodernite ve dar
anlamda çağdaşlık kategorileridir.
Bugün 2020'li yıllarda bilim ve teknolojinin evrimi felsefe
tarihinde hayati bir rol oynamaktadır. Teknoloji felsefeyi de
politika biçimleri ve hümanizm bağlamında değiştirecektir. Bilim,
bireyin eşsiz özgür iradesini bile değiştirmiştir. Homo sapiens'in
benzersiz güçleri: yabancılarla iş birliği, kurgusal hikayeler,
paylaşılan hayal gücü bize doğal görünüyor.
Geleceğin felaketini teknolojinin getireceği krizlerde arıyoruz.

Yakın gelecekte bilişsel çağın birkaç ana ilkesini
benimseyeceğiz: muhakeme bilgiden daha önemlidir,
algoritmalar verilerden daha önemlidir, hayal gücü
algıdan daha önemlidir ve yansıtma bilişten daha
önemlidir. Bu değişime uyum sağlayabilmesi için
sanat; tarihi ve felsefeyi incelemeli ve çağlar arası bir
öneme sahip olabilmesi için dünyanın yıkıcı
düşünceleriyle uyumlu olmalıdır.

Geleceğin sanatı, yaşanmamış ve bilinmeyen kavramını ifade
etmelidir. İnsan vücudunun yaşam taşıyıcısı, şimdide yaşar ama
ruhsal hayal gücü, geleceği tahmin edebilir. Gerçekliğin
rekabeti, çelişkisi ve karmaşası hep geleceğe eklemlenebilir.
Ütopik bir dünya yaratma arzusu post-insan anlayışında, yaygın
bir düşüncedir. Yüksek teknoloji ne kadar sürekli değişirse
değişsin, insanın gelecekten beklentilerinin temel ideali hâlâ
sonsuz onur ve mutluluğu elde etmektir.

Etiketler: Felsefenin Fotoğraf Tartışmaları