Sanatsal yaratıcılık, yaratıcılar, altyapılar, kurumlar ve kolektif ilişkiler arasındaki karşılıklı bağlantı çerçevesinde, sosyal bağlamda ifade edildiğinde anlam kazanır.
Kendini adamış sanat; amacının müze olduğunu düşünerek yaşananlardan ve yaşayanlardan kopuk hareket edemez.
Sanat; daha karmaşık ve disiplinlerarası bir sosyal eylemin parçası olmalıdır. Farklı sosyal çatışmaların damgasını vurduğu küresel bir bağlamda, yeni bir gerçekliğin ifade edilmesini etkilemek amacıyla, çağdaş sanatın nasıl bir rol oynadığını veya oynayabileceğini kendimize sormakla işe başlamalıyız.
Sanatın gerçekliğin dönüşümüne etki edip edemeyeceğini ve dolayısıyla çatışma çözümüne katılıp katılmayacağını sorgulamak için kırmamız gereken ilk engellerden biri, sanatsal yaratıcılığın toplumsal yaratıcılığın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşmektir.
Her ne kadar yaratıcılık yıkım ve şiddet bağlamlarında da kullanılabilse de, barış ve istikrar dönemlerinde sanatsal ve kültürel üretimler gelişip genişliyor.
Tarih boyunca sanatsal üretimin büyük bir kısmı çatışmalardan beslenmiş, bazen savaş hedeflerini temsil ederken bazen de belirli gerçekleri veya unsurları eleştirel bir şekilde vurgulamıştır.
Toplumsal refahı, uzlaşmayı ve barışı simgelemek üzere sivil toplumun tapınakları olarak inşa edilen müzeler, birçoğu savaş, yağma, istila veya kültürel kamulaştırmalardan elde edilen ganimetlerden inşa edilen altyapılardır.