Başkalaşım Döngüsünde Var Olmanın Sürekliliği

Başkalaşım Döngüsünde Var Olmanın Sürekliliği

“Başkalaşım” sözcüğününün özü; bir hikâye gövdesinden özgürleşen dallarda yeşerir. Bir mirasın zaman içinde devamıdır. Bu bağlamda her zaman geçmişi beraberinde taşıyan ve varoluşlarını geleceğe yansıtan; özel isimler, kelimeler, kategoriler, kavramlar ve özneler, yani daha önce düşünülmüş olanın, daha önce inşa edilmiş olanın anlamını dönüştürecek başka yapılar buluyoruz.

Başkalaşım sürecinde yaşam; evrendeki farklı türlere nüfuz eden, sürekli bir dönüşüm ve devamlılık olarak anlamlandırılır. Bireylerin kimliği bir sınır olarak değil; halihazırda mevcut olan gelecek için bir olasılık koşulu olarak görülür. Türlerin zamanıyla değil ilişkilerini ve çevrelerini değiştiren sınırsız değişim ve dönüşümle sınırlı olan, devam eden bu yaşam; başkalaşım olarak görmeye başladığımız şeydir.

Herhangi bir canlının yaşamı kendi doğumuyla başlamaz: Çok daha eskidir… Eğer yaşamımız doğumumuzdan çok önce başlıyorsa; ölümümüzden de çok sonra sona erer. Var oluşlarımızı düşünelim. İçimizdeki en mahrem ve en iletilemez şey olduğunu düşündüğümüz yaşamımız; bizden kaynaklanmıyor. Özel veya kişisel hiçbir şeye sahip değil. Bize başkası tarafından aktarıldı. Bizi barındırandan farklı başka bedenleri, başka madde parçalarını canlandırdı. Dokuz ay boyunca bizi canlandıran ve uyandıran yaşamın sahiplenilemezliği ve devredilemezliği; fiziksel, maddi bir kanıttı. Annemizle aynı beden, aynı mizaçlar, aynı atomlardık. Başkasının bedenini paylaşan, başka bir yere uzanan ve yönlendirilen o yaşamız… Başkasının nefesi bizimkinde kalır. Başkasının kanı damarlarımızda dolaşır, başkasının bize verdiği DNA bedenimizi şekillendirir ve yontar.

İnsanlığımız da özgün ve özerk bir ürün değildir. Aynı zamanda önceki bir yaşamın uzantısı ve başkalaşımıdır. Daha doğrusu, bazı primatların –başka bir yaşam biçimi– kendi bedenlerinden –DNA'larından, yaşam tarzlarından– çıkarıp, onları mesken tutan ve canlandıran yaşamı farklı bir şekilde var etmeyi bildikleri bir buluştur. Bu biçimi bize aktaranlar ve insan biçimi aracılığıyla içimizde yaşamaya devam edenler onlardır. Aslında primatların kendileri de başka türler, başka yaşam biçimleri tarafından başlatılan bir deney, bir rastlantıdır. Evrim, mekânda değil, zamanda ortaya çıkan bir maskeli balodur. Herhangi bir türün, çağdan çağa, onu doğuran türe göre yeni bir maske takmasına ve kızlarının ve oğullarının artık ebeveynleri tarafından tanınmamasına veya onları tanımamasına olanak tanır. Yine de bu maske değişikliğine rağmen ana tür; aynı yaşamın başkalaşımıdır. Her tür; diğer türlerden alınmış parçalardan oluşan bir mozaiktir. Biz canlı türleri, parçalarımızı, yaşamlarımızı ve organlarımızı değiştirmeyi hiç bırakmadık. Her birimizin, yani “tür” dediğimiz şeyin, her canlının diğerlerinden ödünç aldığı teknikler kümesinden başka bir şey olmadığını biliyoruz. Dönüşümdeki bu süreklilik nedeniyle, her tür yüzlerce başka türle sonsuz sayıda özelliği paylaşır. Gözlerimiz, kulaklarımız, akciğerlerimiz, burnumuz, sıcak kanımız olması gerçeğini milyonlarca başka bireyle, binlerce başka türle paylaşırız ve tüm bu biçimlerde, yalnızca kısmen insanız. Her tür; kendisinden önce gelenlerin başkalaşımıdır. Farklı bir şekilde var olmak için yeni bir beden ve yeni bir form geliştiren aynı yaşam… Her özgül kimlik; diğer türlerle sürekliliğin ve başkalaşımın formülünü özel olarak tanımlar.

Bu düşünceler tüm canlılar için de geçerlidir. Canlı ile cansız arasında bir karşıtlık yoktur. Her canlı, yalnızca cansızla süreklilik içinde olmakla kalmaz; aynı zamanda onun uzantısı, başkalaşımı ve en uç ifadesidir. Yaşam, her zaman cansızın yeniden doğuşu, mineralin brikolajı, bir gezegenin Gaia ─ yerküresel özünün karnavalıdır. Bu gezegen; farklı ve heterojen bedeninin en küçük parçacığında bile yüzlerini ve varoluş biçimlerini çoğaltmaktan asla vazgeçmez. Her benlik; Dünya için bir araçtır. Gezegenin hareket etmeden seyahat etmesini sağlayan bir araçtır.

Sanat, dönüşümsel ilerleyişiyle başkalaşımın; Dünya'da görünen her şeyin, beklenen geleceğinin tanığıdır... Dünya'daki tüm cisimler birer spekülatif fondur. Dünya'nın kendisi de gelecek ve fütüristik bir cisimdir. Dönüşüm/başkalaşım teması; daha da kapsamlı bir tema olan kimlik/ötekilik temasıyla da ilişkilidir. Arthur Rimbaud’nun 1871 tarihli “Kâhin Mektubu'nda”[1] belirttiği gibi, “Ben bir başkasıdır”: Kimliğimiz, duyarlılığımızın ve içinde yaşadığımız koşulların tetiklediği sonsuz olası dönüşümlere açıktır. Bu, tarihsel avangarttan günümüze sanatçıların ele almaya devam ettiği bir sorudur. Yüzlerini ve bedenlerini ironik ve eleştirel bir şekilde kılık değiştirmelerin, kamuflajların ve kimlik ikilemelerinin nesnesi haline getirdiği yapıtlarla deneyler yapmışlardır.

Başkalaşım; bir durumdan diğerine tam bir dönüşüm, yeniden yönlendirme ve geçişin yaşandığı süreçlerdir. Yeni bir formda yeniden doğuşu içeren küresel bir değişimdir. Dolayısıyla başkalaşım sadece bir dönüşüm değil; yıkım ve yeniden doğuş, geçiş ve dönüşüm döngülerini içeren bir süreçtir. Başkalaşım; yenilenme ve yenilenme fikrini somutlaştırır ve yaşamın döngüsel doğasını gösterir.

Sanat, kısmen yaşamın bir yansımasıdır. Başkalaşımın sanatsal dili; kodlardan, işaretlerden, figürlerden, büyüden ve mitlerden oluşan simya diline benzer. Simyacılar arasındaki ilişkiler ve alışverişler, sürekli araştırma, enerjilerin gelişmesine izin verme ve hem elementlerde hem de ruhsal varlıkta bir başkalaşım olarak dönüşüm yaratma yoluyla ortaya çıkan küçük devrimlerle gerçekleşir. Sanatçıların gelişimini karakterize eden yeni bir farkındalığa ve öz-kazanıma erişmek; her adımı yeni bir adıma bağlamak ve ardından bir yola ulaşılacak, yeni bir yolculuğa çıkarmak için gösterilen performansın önünde, hayal gücü vardır.

Günümüz sanat yapıtlarına egemen olan genel algı; enstalasyonların, heykellerin, performansların, resimlerin ve videoların sürekli görsel değişimleriyle yönlendirilen radikal bir değişimin ortasında olma hissidir. Bunlar; gözlemciyi algının anlamı üzerine düşünmeye davet eder ve onu; tam da başkalaşım yoluyla canlı ve huzursuz özünü açığa çıkaran doğanın sessiz diline nüfuz etmeye yöneltir. Özünde, geçici ve kalıcı olmayana doğru bir kaymadır. Artık on dokuzuncu ve yirminci yüzyıl “başkalaşım” kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur. Günümüzdeki başkalaşım kavramının metabolizma fikriyle daha yakından bağlantılı olduğuna tanıklık ediyoruz.

Sanat, bir varlığı; ilk kaostan eksiksiz, tekil, somut bir varoluşa, hiçlikten tartışmasız bir varlığa götüren bir dizi an ve prosedür olarak anlaşılan kurumsal bir faaliyet olarak görülür. Sanat, kozmostaki maneviyatın bir inşası olan kozmolojik-mimari bir çabadır.  Ancak bu, sanatçı ile yapıt, fail ile ürün arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaz. Bu kurum; güzellik gibi estetik özellikleri tanımlamak için kullanılan kategorilerin bulunduğu tüm ontolojik alanlarda (fiziksel dünya, sanat, felsefe, kültür vb.) formların somutlaşma süreçlerini açıklığa kavuşturur. Dolayısıyla, tanımı gereği sanatın morfolojik bir kuruluş işlevi vardır. Sanatçının eylemleri, her zaman değişime açık olan kırılgan biçimsel sağlamlaşma sürecinde yeni varlıklar kurar. Güçlü bir şekilde ifade edilen bu temalar; somut ve dokunsal gerçekliklerinde biçimlerin evrimi, başkalaşımı ve zorunlu olarak teknik ve sanatsal pratik temalarıyla karşılaşır.

 

Zamanın esnekliği bireyin öğrenmesinde açıkça görülüyorsa; sanatçının eli de hafızada yeniden kodlanan ve eyleme dönüştürülen imgelerin bir uzantısıdır. Ancak bunu başarmak için, insanların bir bakıma kendilerini yeniden yorumlamayı, geliştirmeyi ve hatta sorgulamayı öğrenmeleri gerekir. Her başkalaşımda hem terk edilme hem de kendini onaylama vardır. Ulaşılmak istenilen duruma göre değişim gerçekleşir. Başkalaşım; benzersiz ve tekrarlanamaz bir deneyimsel yolculuktan bağımsız olarak beslenebilen üretken bir bireyselliğin gelişimini gerektirir. Bu anlamda evrim; zaman içinde bir sabit olarak işlev gören öngörülemezlikle eş anlamlıdır. Bu öngörülemez olaylar zincirinde, kişiliğimiz sürekli büyür, filizlenir, olgunlaşır. Hafıza; hayal gücümüzle pekiştirilen bu muhteşem insan başkalaşımının hammaddesidir.

Estetik formların kendilerine özgü ritimleri, zamanları ve biçimleri vardır. Ne doğumu ne de ölümü, deyim yerindeyse sürekli bir başkalaşımı düşünen; sürekli ve heterojen bir hareketle yaşarlar. Özgün kimliklerini korurken, sürekli bir değişim içindedirler. Değişen bir dünyada hareketli bir yaşamdırlar. Bir yöntemle kendilerini sabitleyebilirler; ancak süreçleri durdurulamaz ve kısa süre sonra başkalaşım yeniden başlar.

 

Sanatta yapay zekanın ürettiği çıktılar; giderek daha karmaşık yönetim ve geliştirme yöntemleri sunarak, zamanı hesaba katması zor bir değişken haline getiriyor. Yapay zekanın üç operasyonel model üzerinden çalıştığı biliniyor: hız, verimlilik ve nicelik. Tüm bunlarda, uyum sağlanabilecek zaman dilimleri, karar alma kısayolları sunan sezgisel çözümler ve yaratıcı gerçek zamanlı stratejilerin gelişimi sürüyor. Bu anlamda da görünürde çok az tavizle zorlu görünen bir değişime hazırlıklı olmalıyız. Riskler ve fırsatlar, olası senaryoların uçsuz bucaksız denizinde bir araya geliyor. Asıl sorun; sanat dünyasının insan deneyimi için bir katalizör olmaya devam etmesinin olanaklarının tartışılmasında yatıyor. Ayrıca izleyiciyi; temsil edilen yapıtın sonsuz estetik ifade yelpazesini kapsayan deneyimleri kucaklayan, yeniden işleyen ve paylaşan bir fantezinin imgesini yansıttığı bir boyuta taşımak için hangi kaynaklardan yararlanabileceğini anlamakta yatıyor. Zihin, yaşam boyunca deneyimlenen duyum ve duyguların kalesidir; belirgin teknolojik gelişmelere rağmen, son sözü her zaman hafızanın geri kazanılmış zamanı söyleyecektir

Görsel Detayları:
1-Uffe Isolotto, Dünyayı Yürüdük, 2022 59. Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi- Danimarka Pavyonu; Sürekli değişen gerçekliğimizin zorluklarına yanıt veren sentorlar, umutsuzluk ve umut arasındaki çalkantılı durumu temsil ediyor ve dünyamızın derin belirsizliğini yansıtıyor. https://zhuanlan.zhihu.com/p/511573064 Erişim Tarihi:01.08.2025
2- Liu Jiayu, “Boşluk ve Sessizlik”, yapay zekâ, 3B baskı, 3B projeksiyon / Wang Yuyang, “Mevsim” enstalasyonu, 2022 59. Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi Çin Pavyonu

https://www.cafa.com.cn/cn/news/details/8331303 Erişim Tarihi:01.08.2025

Başkalaşım Döngüsünde Var Olmanın Sürekliliği - Ek Resim 2

Başkalaşım Döngüsünde Var Olmanın Sürekliliği - Ek Resim 3

Etiketler: handan tunç , Başkalaşım Döngüsünde Var Olmanın Sürekliliği