ÖNSÖZ
Dr. Handan Tunç- 2021 Van
Pek çok insan için, 'okuryazarlık' kelimesinden söz edilirken tozlu kitaplarla dolu bir
kütüphane görüntüsü zihninde canlanır. Yazılı kelimenin tüm hayatımızda oynadığı
önem düşünüldüğünde, özellikle de 'dijital yerliler' olarak kabul edilemeyecek kadar
yaşlı olanlarımız göz önüne alındığında bu şaşırtıcı değildir.
21. yüzyılda okuryazar olmanın ne anlama geldiği artık değişti. Uygar olduklarına
içtenlikle inanan günümüz toplumlarında görsel imgelem; diğer bilgi biçimlerini
tamamlayıcı niteliği değil; başlı başına bilmenin ana yolu olarak görülmeye başlandı.
Yeni dijital teknolojiler, neredeyse herkesin görsel medya oluşturmasını ve
paylaşmasını olanaklı kıldı. Yine de imgelerin ve görsel medyanın yaygınlığı, bireylerin
görsel içeriği eleştirel bir şekilde görebileceği, kullanabileceği ve üretebileceği
yetkinliğe ulaşmasını beraberinde sağlayamadığı gibi yeni bir tür ‘cehalet’ in de
yaygınlaşmasını kolaylaştırdı. Bu cehalet türü “öyle olduğuna inanma” biçiminde
çoğaldı. John Zuern’ in “Görsel materyaller bizimle; eleştirel, entelektüel açıdan esnek
sorgulama donanımımızdan çok ezberleme ve ustalığa dayalı bir anlayış
kazandığımız fikirlerimizle diyalog kurar” sözlerine içtenlikle katıldığımı
söyleyebilmem kuşkusuz beni görsel odaklı bir dünyaya yabancılaştırmayacaktır.
Görsel imgenin gücünü savunanlardan sıklıkla duyduğumuz bir örneği
hatırlıyorum: Bernie Boston’un 1967’de çektiği Vietnam Savaşı protestocusunun, bir
askerin tuttuğu bir tüfeğin namlusuna bir çiçek koyduğu anı belgeleyen “Çiçek
Gücü” adlı fotoğrafın, hiçbir sözün yapamayacağı şekillerde, savaşa taraftar olanlar ve
karşı olanlar arasındaki ulusal bölünmeyi sembolize ettiği savunulur. Bu dönemde
foto muhabirliğindeki artışın, kamuoyunu değiştirmede ve ABD'nin Vietnam'dan
çekilmesini hızlandırmada önemli bir katalizör olduğunu düşünülür. Oysa fotoğrafın
anlaşılabilirliği basit bir görme edimiyle tamamlanmaz. Fotoğraflar, ‘fotografik
söylem’ olarak adlandırabileceğimiz kodlarla yazılmış metinlerdir. Bu söylem,
diğerleri gibi, karmaşık bir metinlerarasılık alanıdır, belirli bir kültürel ve tarihsel
1
konjonktürde ‘verili olduğu için alınan’ önceki metinlerin örtüşen bir dizisidir. Bir
fotoğrafı izlemek, bağlamsal ipuçları ve izleyicinin deneyimleriyle olduğu kadar
fotoğrafın kendisiyle de ilgili olan bir dizi belirsiz, çok katmanlı anlam içerir. Belgesel
fotoğrafçılık bile son derece yorumlayıcıdır, belirsizdir, kültüre özgüdür. Metin ve
düzen tarafından sağlanan herhangi bir bağlamsallaştırmaya büyük ölçüde bağlıdır.
Görüntüler ‘eşzamanlı olarak genel ve özeldir’, neredeyse sonsuz derecede
bölünebilirdir ve neredeyse tükenmez bir anlam aralığı taşıyabilir. En önemlisi; ‘tüm
yorumlama konularına atıfta bulunulabilecek’ bir özgünlük hiyerarşisinden
yoksundur. Bu özellikleri fotoğrafı değersiz kılmaz ancak anlam doğru okunmazsa;
fotoğraf görüntüsünün sunduğu bilginin gerçeklik değeri güvenilmezdir.
İmgelerin esas olarak gerçekliğin analogları olarak işlev gördüğü ve algılanan dünyayı
dilin özelliği açısından belirli kategorilere bölmeye daha az eğilimli olduğu için, belirli
bir dünya görüşünün görsel imgeleme maruz bırakılarak gelişmesinin olası
görünmediğini düşünüyorum. Bunu söylerken, imge kullanımlarının bireyin dünya
görüşü üzerinde bir etkisi olmayacağını savunmuyorum. Televizyonun görsel
stratejilerinin toplumsal algı yapılandırmasındaki rolünü son elli yıldır hep birlikte
deneyimliyoruz. Burada savunduğum ve ifade etmek istediğim düşünce: Görsel
biçimlerle bağlantı kurmanın, izleyicinin analitik düşünme becerilerini
geliştiremeyeceğine ilişkindir. Çünkü görüntüler dilin önermesel unsurlarının
çoğundan yoksundur. Görsel imgeleme ve uzamsal zekâ arasındaki bağlantı için daha
güçlü kanıtlar bulunabilirken; analitik ve eleştirel düşünceyi zenginleştirmeye ilişkin
kanıtlar zayıftır. Ayrıca, soyutlayıcı veya analojik düşüncenin bazı yönlerinin gerçekten
de belirli görsel materyalleri incelemekten fayda sağlayabileceği tartışmalıdır.
Postmodernist bir mercek aracılığıyla görsel okuryazarlık esnek bir bakış açısı sağlar.
Çünkü görüntü koleksiyonlarındaki fotoğrafları anlamak ve yönetmek için bir temel
olarak geniş bir bağlamsal bilgi yelpazesini memnuniyetle karşılar, böylece çoklu
anlamlarını kullanıcılar için erişilebilir kılar. Görüntü koleksiyonları ‘eşzamanlı olarak
terminal ekranlar’ olarak işlev görür. 'Gerçekleri' ifşa etmek ve gizlemek, aynı anda
yorumlamayı mümkün kılmak ve kısıtlamaktır. Yorumlama gereklidir çünkü
görüntülere eşlik eden başlıklar; genellikle eksik, yanlış, kasıtlı olarak çarpıtılmış ya da
alakasızdır. Başlığı olmayan görüntüler için kimlik belirleme daha da zordur. Hafızayla
veya diğer görsel kanıtlarla karşılaştırılarak tanıma genellikle yetersiz ve
güvenilmezdir. Bu durum sorgulamayan izleyici çoğunluğu için düzenlenmiş; kolektif
hafızayı şekillendirmek, sembolik alan oluşturmak, benlik ve kültürel öteki
kavramlarını benimsetmek isteyen meşru sayamayacağımız karanlık amaçlara uygun
propaganda ortamı sağlar. En masum örneği, reklamlarla gerçekleştirilen bilinçaltı
mesajların kitlesel etkisinde gözlemlenebilir. Oysa bilgi okuryazarı olmak için, kişinin
bilgiye ne zaman ihtiyaç duyulduğunu fark edebilmesi ve ihtiyaç duyulan bilgiyi
bulması, değerlendirmesi ve etkili bir şekilde kullanabilmesi gerekir.
İnternette, insanlara bariz resim düzenlemeyi nasıl tespit edeceklerini öğretmeyi
amaçlayan pek çok içerik var. Ancak şirketler, rötuşlamayı fark etmeyi imkânsız hale
getirmek için yöntemlerini geliştirmeye yasal olarak devam ediyor. Görüntü nün
profesyonelce çıkar amaçlı kullanımı, teknolojilerin yardımıyla yöntemlerini hızla
geliştirirken; izleyicinin görüntü okuma donanımı, insanların gerçek hayattaki görsel
deneyimleri yoluyla yorumlamayı rutin olarak öğrendikleri, imgelerin temsili
geleneklerini kapsayan, bilgilendirici ipuçlarına dayandığı bir düzeyde olduğu
söylenebilir. Bu benim gibi kuşkucuları, aracılı imgelemeye maruz bırakılarak edinilen
bilişsel yeteneklere dayanan ayırt edici bir 'görsel okuryazarlığın' varlığını sorgulamaya
2
çağırıyor. Görüntü okuryazarlığı eğitimi; yeni bilişsel beceriler kazandırmadığı süre
içinde, gerçekçi olmayan fiziksel oranlarda görüntüye maruz bırakılan çok sayıda
insanların savunmasız olduklarını düşünüyorum.
Medya okuryazarlığı geniş olarak tanımlansa da, çalışmalar film ve televizyon gibi
popüler görsel-işitsel medyayı vurgulama eğiliminde olmuştur. Son zamanlarda,
bilgisayar tabanlı teknolojilerin, İnternetin ve World Wide Web'in kullanımı arttıkça,
ilgili bir okuryazarlık, bilgi okuryazarlığı önem kazanmıştır. Medya okuryazarlığı
savunucuları (görsel okuryazarlık dâhil) ve medya eğitimi uzmanları; öncelikle
iletişim, sanat ve kültürel çalışmalar alanlarından yoğunlaşmışlardır. Bilgi
okuryazarlığının en güçlü savunucuları kütüphaneciler ve diğer bilgi uzmanları
olmuştur. Örneğin, Amerikan Kütüphane Derneği Bilgi Okuryazarlığı Başkanlık
Komitesi şunları yazmıştı: 'Bilgi okuryazarı olmak için bir kişi bilgiye ihtiyaç
duyulduğunu fark edebilmeli ve gerekli bilgiyi bulma, değerlendirme ve etkin bir
şekilde kullanma yeteneğine sahip olmalıdır' (American Library Association 1989: 1).
İlk bakışta, bu kısa tanım, medya okuryazarlığı için yapılan kısa bir tanımlara oldukça
benziyor. Oysa daha yakından inceleme; dikkate değer farklılıkları ortaya çıkarır. Bilgi
okuryazarlığı, kişinin tanımlanmış bir bilgi ihtiyacı olduğunu varsayar. Medya
okuryazarlığının sorunu ise kişinin medya teknolojileriyle boşta, rahatlamak ve
eğlenmek için meşgul olmasıdır. Nadiren, kasıtlı olarak bir şeyler öğrenmek için
medyayla meşgul olduğunda bilgi okuryazarlığına yaklaşılır.
İfade ettiğim kaygılarım, çalışmalarını yakından izlediğim, titiz bir araştırma anlayışı
ile gerçekleştirilen bu kitabı değerli bulmamı sağladı. Özellikle manipülasyon ve
yanıltma kaygılarının en yoğun yaşandığı, grafik tasarım alanının bir üyesi olan
Meryem Deveci’nin imge okuryazarlığını teşvik eden çalışmasıyla etik duruşunu
netleştirmesi; izleyiciler topluluğunun bir üyesi olarak beni umutlandırdı. Bilgi
okuryazarlığından kopuk imge okuryazarı olmanın olanaksızlığının yanında, görüntü
üreticilerinin etik değerlerden ödün vermeden görsel okuryazarlara söyleyeceklerini
iletmenin olanağını bulabileceklerini düşünüyorum.
3
Etiketler: Meryem Deveci Önsöz